TZYMB

Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği

PKK’yı ne azdırdı? Sabır mı, özür mü?..

Şehit cenazeleri Milletimizin yüreğini dağlamaya devam ederken artık kangrenden daha beter durum arzetmeye başlayan bölücülük konusuyla ilgili olarak Birlik Başkanımız Dr.Ahmet ERDURMUŞ'un e-postasına ulaşan bir yazıyı aynen yayımlıyoruz...





PKK’yı ne azdırdı: Sabır mı, özür mü?..


 


Erdoğan, PKK’nın son kalleş saldırıları karşısında, “İşin üzerine hep sabırla gittik, demokratik çizgide halledelim istedik” diyerek, adeta temeldeki yanlışını itiraf etti. Kadrolu mandacılarımız da, “demokratik açılımlar” yolunda giderken, PKK’nın azgınlaşmasına şaşırdı, bozuldu. Yine, “AB yolumuz kesilmek isteniyor” sakızıyla gerçekleri örtmeye çalıştı. 



Gelin, “özgürlük, demokrasi, insan hakları” sloganlarıyla, “Kendi insanımız” için yapıldığı söylenen şu “demokratik açılımları” bir kez daha hatırlayalım.



-Bölücülük propagandasını serbest bırakmışsınız.


-Her türlü toplantı-gösteriyi “demokrasinin gereği” saymışsınız.


-Bölücü teröre ABD, AB ve örgütün ağzıyla “Kürt sorunu” deyip, “siyasal çözüm” vaad etmişsiniz.


-Ülkenin güvenliğiyle ilgili yasaları, hiçbir AB ülkesinde olmayan ve hep bölücülerin yolunu açacak şekilde değiştirmişsiniz.


Mahkemelere, kanunlarımıza değil, bölücü hamisi AİHM’in kararlarına uymalarını telkin etmişsiniz.


-Teröristbaşının İmralı’dan, Kandil’i yönetmesine “demokrasi bu” demişsiniz.


-Bölücü kalkışmaları “demokratik hak”, milletin tepkisini “provokasyon” addetmiş, “Milliyetçilik/ulusalcılık”tan rahatsızlık duymuşsunuz.


-D.bakır’da devletin geçmişte yaptıkları için “özür” dilemişsiniz.


Güvenlik güçlerinin “Batı’daki kadar yetki” isteğini tam 1 yıl bekletip,  bunca  şehitten sonra ama yine AB’deki kadar yetki vermeden ve sulandırarak karşılamışsınız.


-AB’nin uydurma azınlıklar yaratacak dayatmalarını “makul” bulup, gereğini yerine getirmişsiniz.


-Ülkede 30’dan fazla etnik gurubun varlığı ve  eşitliğinden bahsetmişsiniz.  
-Türk üst kimliğini reddedip, T.C. vatandaşlığı gibi ucube bir kimlik icadına kalkmışsınız.
-PKK’yı destekleyen tek bir DTP’li belediye başkanını görevden almamışsınız.
-Yabancıların önce Diyarbakır, sonra Ankara güzergahı çizmesini, bölgede cirit atıp, özel ilişkiler kurmasını seyretmişsiniz.


-Açıktan “Silahı bırakın, masada her şeyi konuşalım” diyerek, terörün amacını meşrulaştırmışsınız.


-Dış  dinamiklerle, üniter/milli yapıyı dönüştürdüğünüzü  itiraf etmişsiniz.


 


BU NE MENEM ÖZGÜRLÜK?


 


İşte bölücü terör “özgürleştirilmiş” olarak hedefine koşar adım gidiyor. Buna mukabil sokak güvenliği bile zaafa uğramış, kamu düzeni sarsılmış, 80 milyonun canı, malı, ülkenin birlik ve bütünlüğü tehdit altına girmiş. Öyleyse “demokratikleşme” ve “özgürleşme” Türk Milleti’ne mi, yoksa bölücü terör ve sömürgeci efendilerine mi yaramış oluyor? Bu acı gerçeğe rağmen, hâlâ “daha çok demokrasi, daha çok özgürlük” diyenlerin niyetleri anlaşılmıyor mu?


Bakın ABD, AB, PKK, DTP, Barzani-Talabani, Gönüllü-Kadrolu Mandacılar sözbirliği etmiş, “sınır ötesi operasyon olmaz” diyor. PKK da, “Ege’ye, Marmara’ya çıkarız” tehditleri savuruyor. Ne ittifak ama!..


Peki buraya gelinmesinin sebebi gerçekten acemilik mi, yoksa bir gizli gündemin varlığı mı? Devletin beyni durumundaki kuruluşlarda kargaşa, kayıt dışı diplomasi, yetkisiz danışmanlarla devleti saf dışı bırakıp, iş gören çeteleşme görüntüsü, sömürgeci küresel güçlerle sarmaş-dolaş olma bir fikir vermiyor mu?


Sahi Erdoğan şiir okumaktan mı, bölücülükten mi mahkum olmuştu?


  
SINIRÖTESİ DEĞİL, ERBİL OPERASYONU



Gelelim bundan sonrasına;


Milletin, şehitlere yanan yüreği biraz soğuduktan ve PKK terörüne ara verdirildikten sonra, Stratejik Vizyon Belgesi’ndeki üçlü mekanizmaya işlerlik kazandırmak için mesela Gül Bağdat’a gider. Talabani’nin huzuruna çıkılır. Yine sözler alınır. Dönüşte, “düşman değil, dost kazanma” politikalarını bir kez daha ispat için Erbil’e uğranır, Barzani’nin kahvesi içilir.
Sonra, Amerikan bezinden dokunmuş, “AB reform” sicimiyle dikilecek “federalizm çuvalını” Türkiye’ye geçirmenin yeni seansları başlar.


Tabii meydanı boş bulurlarsa!..


 


  Ahmet DOLAMAÇ